Sayfalar

BELALI KORUMAM - YORUM



Tanıtım Bülteni


Corleonis canan a. Düzgan'danTutkunun doruklarında gezinen bir aşk romanı!

Güçlü, hırçın, asi Selin… 

Herkes onun kendi dünyasında, lüks içinde ve başına buyruk, özgürce yaşamak istediğini sanırken o, babasından daha çok güveneceği birinin özlemini taşıyor içinde.vBüyükbabasının onu korumak adına kişiliğini değiştirme isteği ve bu uğurda yaptıkları, planladığının tam aksine Selin'in hayatını değiştiriyor. Korkuların gölgesinde başlayan aşkın dizginlenemez dalgaları arasında kıyıya vuran sadece tutku mudur dersiniz? 
Selin ve "koruması" Deniz'in hikâyesini okurken tutkulu bir aşkın özlemini duyacak olursanız, kitabı yeniden okuyabilirsiniz.

"Aklım karmakarışıktı ama hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Kendimi yorgun ve savunmasız hissediyordum. Tüm kötü hislerden kurtuldum ve kendimi ona bıraktım. Öyle yumuşak, kibar ve baştan çıkarıcıydı ki. Beni etkiliyordu. Daha önce hissetmediğim duygulara sürüklüyordu. Başımı yavaşça kaldırdım ve yüzüne baktım. O da yüzüme baktı. Yine göz gözeydik ve de çok yakın. Bu beni kaçıran adam mıydı? Oysa kollarında bambaşka bir diyardaydım."


Yazarı: Carleonis Canan A. Düzgan
Çevirmeni : -
Orjinal Adı: -

Yayınevi : Postiga Yayınları
Goodreads Puanı: 4.41

Seri Sıralaması: -
Safa Sayısı: 494





Yalnızca Deniz'in varlığı sayesinde güzelleşen, okumaktan zevk aldığım bir kitaptı :)

Selin anne ve babası ayrı bir kız, büyükbabası ile yaşıyor ve bu tamamen kendi seçimi, zira ailesi o kadar sorumsuz ki Selin'in onlardan biriyle yaşamak yerine kendisi için en doğru olanı yaptığını düşünüyorum, yalnız ilk sayfalarda Selin'in ailesi hakkında verilen bilgi hızlandırılmış tur gibiydi :)

Büyükbabasının fazla zengin olması , başında ebeveyn bulunmaması, Selin'in şımarıklık ve sinir kotasını fazlasıyla aşmasına neden oldu, sadece onun değil benimde kotamı bayağı doldurdu :)

Büyükbabası Selin'in şımarıklıklarından ve kafasına göre kaçıp gitme huyundan sıkılıp başa çıkamayacağını anlayınca ona bir koruma tutmaya karar veriyor, fakat kızımız öyle ukala ki önce Büyükbabasını paylayıp, sonra da soluğu Miami de alıyor, orayı komşu kapısı yapmış durumda :)

Selin'in hiç arkadaşı yok, hiç sevgilisi olmamış, ve çokta uyumlu bir kız sayılmaz, sadece büyükbabası var,ama bunun yanı sıra pahalı alışverişler yapmayı , içmeyi ve başına buyruk hareket etmeyi fazlasıyla seviyor..

Kaçıp Miami'ye geldiği ilk gecesinde sıkılıp eğlenmek için bir bar'a gidiyor sonra sarhoş oluyor ,ardından yaşanan ufak bir sarkıntılık olayı ortalığı hareketlendirirken, esas oğlanımız Deniz devreye giriyor ve onu kaçırıp hapsediyor.. Bu adam kimdir ,onu neden kaçırmıştır, amacı nedir, hikaye bu sorularla başlıyor..

Erkek karakterimiz Deniz, bu ismi severim, genelde kadın adı olarak düşünülür, ama bence erkeğe daha çok yakışıyor, Deniz zorlu bir sürecin kendisini beklediğinin farkındadır, kız hakkında tüm bilgiye sahiptir, plana uygun bir şekilde hareket etmeye başlar, ama işler hiçte umduğu gibi gitmez, özellikle aralarında başlayan çekim aşka dönüşmeye başlayınca Deniz planı unutuyor ve Selin Stockholm sendromuna yakalanıyor :)

Sayfalar ilerledikçe farkına vardım ki ikisi de dengesiz, ne istediğini bilmeyen, öfkeli çocuklar gibiler ve bu açıdan gayet uyumlu bir çift oldular...




Deniz elinden geldiğince kızdan uzak durmaya çalıştı, ama pekte başarılı olamadı, arada gittikleri yemekleri ve dansları sevdim, okyanus kıyısında geçirdikleri zamanlar güzeldi, özellikle kızı elinden kaçırdığında bir düzine otobüsü arayıp Selin'i bulma manevrası iyiydi, birbirlerinden uzak durmaya çalışayım derken kendi canlarını yine kendileri yaktı... 


Selin bir çok sahnede beni deli etti, başlarda çok zeki bir kız imajı çizerken zaman ilerledikçe aptalca sorularla u dönüşü yapmaya başladı, "Ne yapıyorsun, Neden yapıyorsun Ne demek istiyorsun" ... Cevapları o kadar belli olan gereksiz sorulardi ki, o sahnelerde biraz beyin nakli fena olmazdı :) En sevmediğim hareketlerinden biri ucunu kaçırdığı utangaçlıkları oldu, gerçekten o kadar fazla ve o kadar gereksiz sahnelerde bunu yaptı ki yok artık dedim :)

Sevdiğim sahnelerde vardı tabi, mesela çamaşır rengi bulma denemesi iyiydi, kırmızı siyah mı, beyaz mı mor mu, derken çok eğlendim, ve Deniz'in arsızlıkta sınır tanImayan halleri çok keyifliydi, bu arada Deniz gerçekten, çok yakışıklı, çok arsız, çok edepsiz ve çok ukala ,yani ne ararsan var kendisinde, özellikle de adonis kaslarıyla ortalıkta dolaştıkça ona karşı koymak gerçekten de çok zor oluyor :)

Aslında kitap 3 perdellik bir oyun gibiydi. Önce kaçırılma sahnesi ve ardından yaşananlar, sonra gerçeklerin ortaya çıkması ve büyükbabanın bunları oyuna getirdiği sahne ve 38 yıl sonraki sahneler :)

Büyükbabanın onları yeniden bir araya getirme çabasında o televizyon her açıldığında testere filmi geldi gözümün önüme "I want to play a game" : )

Hikayenin ikinci kısmında Selin'in Denizi ortada bırakması yani ona yaptığı hareket ( spoiler vermemeye çalışıyorum) geçekten anlamsız,aptalca ve kolay affedilecek bir şey değildi, bence Deniz erken bile affetti ben olsam daha çok çektirirdim, yani tamam kızgınsın, sana yapılanları affedemiyorsun,ama bunun intikamı bu şekilde olmamalıydı ...

Ve son bir şey kitabın bir yarısından sonra Bebeğim kelimesinden fenalık geldi :)



PUANIM



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder